bulamadim:(
26-04-2019
Olaylar
Başvurucu hakkındaki hastane raporunu dikkate alan Sulh Mahkemesi, başvurucunun hastalığı yüzünden kısıtlanmasına ve kardeşinin vasi olarak atanmasına karar vermiştir.
Vasi, başvurucu adına Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) indiriminden yararlanarak araç almak istediğini belirterek, bu konuda kendisine izin ve yetki verilmesini mahkemeden talep etmiş, ancak Mahkeme bu talebi reddetmiştir.
Vasi, denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemesinde karara itirazda bulunmuş ancak itirazı kabul edilmemiştir.
İddialar
Vasi, engelli olan başvurucunun ulaşımını kolaylaştırmak amacıyla kanun ile tanınmış bir haktan yararlanmak için Mahkemeden izin talebinde bulunduklarını ancak ret yanıtı aldıklarını belirterek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Engellilerin temel hak ve özgürlüklerden faydalanmasını teşvik ve temin ederek toplumsal hayata diğer bireylerle eşit koşullarda tam ve etkin katılımlarının sağlanması devletin başlıca görevlerindendir. Bu çerçevede engelli bireylerin mülkiyet haklarının korunması özel bir önem arz etmektedir.
Mülkiyet hakkının korunmasının gerekliliklerine uymakla yükümlü olan kamu makamları özellikle engelli bireyler söz konusu olduğunda azami bir özen göstermek durumundadır. Engelli bireyin kısıtlanması durumunda ise gerek vasinin gerekse vesayet ve denetim makamlarının, kısıtlının mülkiyet hakkının korunması kapsamında ivedi ve özenli davranma yükümlülükleri bulunmaktadır.
Somut olayda vasinin aracı karşılıksız kazandırma suretiyle diğer bir deyişle onu borçlandırmadan kısıtlı adına satın almak istediğinin altı çizilmelidir. Taşıt alımının, kısıtlının mal varlığından karşılanmadan gerçekleşeceği açıktır.
Vesayet makamının talebinin reddine ilişkin derece mahkemesi kararında üç ayrı gerekçe bulunmaktadır. İlk olarak satın alınacak aracın kullanılması sırasında üçüncü kişilere zarar verilmesi durumunda araç sahibi sıfatıyla başvurucunun kaçınılmaz bir sorumluluğunun doğacağı belirtilmiştir. Ancak üçüncü kişilere verilmesi muhtemel zararlar yönünden karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortasına ilişkin hükümlerin varlığı dikkate alınmalıdır. Karayolları Trafik Yönetmeliği gereğince kanuni temsilcilerin aracın kullanımından dolayı ileride doğabilecek hukuki ve cezai sorumlulukları kabul ettiğine dair noterden tanzim ve tasdik edilmiş taahhütname verme zorunluluğunun bulunduğu gözetilmelidir.
İkinci olarak vesayet makamınca böyle bir aracın bedelinin vasi tarafından ödenmesinin ileride mirasa konu olması durumunda paylaşım bakımından mirasçılar arasında hukuki sorun olabileceği ifade edilmiştir. Başvurucunun vefatı hâlinde mirasçıları arasında yaşanabilecek sorunların başvurucuyu ilgilendirmediği açık olduğuna göre bu gerekçenin talep ile bir ilgisi görülememiştir.
Bunun yanında ÖTV indirimine ilişkin tebliğde yer alan aracın kullanılma koşullarına değinilmiş ve bu koşullara uyulmadığı veya muvazaa gibi hâllerde engellinin sorumlu olabileceği ifade edilmiştir. Ancak aracın başvurucunun istifadesine sunulacağı belirtilmiş olup bir muvazaanın da söz konusu olabileceğine dair herhangi bir bilgi veya belge bulunmamaktadır. Kaldı ki başvurucunun kısıtlanmış olması nedeniyle bunlardan sorumlu tutulamayacağı da açıktır.
Son olarak Mahkemece ikinci el uygun bir aracın vasi tarafından kendi adına satın alınarak kullanılabileceği ifade edilmiştir. Hâlbuki kanun koyucu engelliler bakımından aracın ilk iktisabı yönünden ÖTV istisnası öngörmüş ve böylelikle engellilerin daha güvenli ve konforlu araçlarla ulaşımı teşvik edilmiştir. Üstelik başvurucunun vasisinin daha önce aynı imkândan yararlanarak bir araç satın aldığı ve vesayet organlarının kararlarında değinilen herhangi bir sorunla da karşılaşılmadığı görülmektedir.
Sonuç olarak vesayet organlarının kararlarının konu ile ilgili ve yeterli bir gerekçe içermediği ve özellikle engellilerin mülkiyet haklarının korunmasına yönelik olarak makul bir biçimde yeterli özenin gösterilmediği değerlendirilmiştir. Bu sebeple mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri çerçevesinde devletin pozitif yükümlülüklerinin tam ve etkin bir biçimde yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.