bulamadim:( ANAYASA MAHKEMESİ: Eşe veya Kardeşe Karşı İşlenen Kasten Yaralama Suçunun Şikâyet Aranmaksızın Takip Edilmesinin Anayasa’ya Aykırı Olmadığı Hakkında Basın Duyurusu

ANAYASA MAHKEMESİ: Eşe veya Kardeşe Karşı İşlenen Kasten Yaralama Suçunun Şikâyet Aranmaksızın Takip Edilmesinin Anayasa’ya Aykırı Olmadığı Hakkında Basın Duyurusu

11-09-2020

Anayasa Mahkemesi 11/6/2020 tarihinde E.2019/2 numaralı dosyada, eşe veya kardeşe karşı işlenen kasten yaralama suçunun şikâyet aranmaksızın takip edilmesini ve eşe yönelik şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan cezai davalara Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının katılabilmesini öngören kuralların Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal taleplerinin reddine karar vermiştir.

İtiraz Konusu Kurallar

Dava konusu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesine ilişkin kuralla, eşe veya kardeşe karşı işlenen kasten yaralama suçunun şikâyet aranmaksızın takip edilmesi ve verilecek cezanın yarı oranında artırılması öngörülmüştür.

Dava konusu 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 20. maddesine ilişkin diğer kuralla ise Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının (Bakanlık) gerekli görmesi hâlinde eşe yönelik şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan cezai her türlü davaya katılabileceği hükme bağlanmıştır.

Başvuru Gerekçesi

5237 sayılı Kanun’a ilişkin başvuruda eşe veya kardeşe karşı kasten yaralama suçunun basit yaralamalarda şikâyete tâbi olmamasının affetme veya barışma gibi durumları peşinen yok saydığı, aile bireyleri arasındaki çatışmayı derinleştirdiği belirtilerek kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

6284 sayılı Kanun’a ilişkin başvuruda ise özetle, kuralın uygulamada sorunlara neden olduğu, Bakanlığın kendiliğinden kurala konu davaları takip edebildiği, davaya katılan lehine vekâlet ücretine hükmedilebildiği, korunmak istenen bireyin daha da mağdur olmasına yol açabildiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

A. 5237 Sayılı Kanun Yönünden

Devletler ulusal ve uluslararası kuruluşların çalışmaları doğrultusunda toplumların ortak sorunu olan aile içi şiddetin önlenmesi amacıyla cezai, hukuki ve idari önlemler almaktadır. Bu kapsamda basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikteki kasten yaralama suçlarında aile bireylerinin baskısı sonucu şikâyetin engellenebileceği gözetilerek itiraz konusu kurallar uyarınca eşe veya kardeşe karşı işlenen kasten yaralama suçunun şikâyet aranmaksızın takibinin yapılması ve verilecek cezanın yarı oranında artırılması öngörülmüştür.

İtiraz konusu kuralların ülkemizde aile içi şiddet olaylarının önlenmesi ve aile içi şiddet suçlularının etkin şekilde cezalandırılması amacıyla yapılan yasal çalışmalar kapsamında getirildiği anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun bu suretle ceza hukuku alanında, anayasal sınırlar içinde takdir hakkını kullanmak suretiyle aile bireylerinin ve yakın akrabaların aile içi şiddete karşı daha ayrıcalıklı korunması yönünde bir tercih yaptığı görülmektedir. Bu bağlamda ailenin etkin bir şekilde korunması amacıyla adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırı olmayacak şekilde düzenleme getiren kuralların hukuk devleti ilkesini ihlal eden bir yönü bulunmamaktadır.

Devlete yüklenen ailenin korunmasına yönelik pozitif yükümlülüğün ceza hukuku alanındaki yansımalarından biri olarak öngörülen düzenleme ailenin Türk toplumunun temeli olarak belirtildiği ve devletin her türlü istismara ve şiddete karşı aile bireylerini koruyucu tedbirleri almakla yükümlü kılındığı Anayasa’nın 41. maddesine aykırı değildir.

Basit yaralama suçunu eşe veya kardeşe karşı işleyenler ile bu suçu diğer kişilere karşı işleyenlerin karşılaştırma yapılmaya müsait olacak şekilde benzer durumda oldukları söylenebileceğinden kurallarla bunlar arasında bir farklılık yaratıldığı söylenebilir. Ancak bu farklılık aile içi şiddet suçlarının azaltılması ve aile içinde eşe veya kardeşe yönelik işlenen suçların gizlenmeden kovuşturulmasının sağlanmasına yönelik nesnel ve makul bir nedene dayanmaktadır.

Öte yandan anılan farklılığın öngörülmesiyle güdülen amaç ile kurallarla öngörülen araç arasında uygun bir dengenin kurulduğu, zira kurallarla getirilen söz konusu farklılığın öngörülme amacına göre kişilere aşırı bir külfet yüklemediği anlaşılmıştır. Bu itibarla kurallarda eşitlik ilkesine aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan nedenlerle kuralların Anayasa'nın 2., 10. ve 41. maddelerine aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar vermiştir.

B. 6284 Sayılı Kanun Yönünden

Kuralla aile içi şiddetin önlenmesi ve faillerin cezalandırılması hususunda şiddet mağduru eşin desteklenmesinin gerekli görüldüğü ya da şiddet mağdurunun Bakanlığın desteğine ihtiyaç duyduğu hâllerde toplumun temelini oluşturan aileye ilişkin politikaların uygulayıcısı konumunda olan Bakanlığın ceza davasına katılımı öngörülmektedir.

Kuralla eşe yönelik uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan ceza davalarına Bakanlığın katılabilmesi sağlanmak suretiyle şiddet gören eşin ve dolayısıyla ailenin korunması amaçlanmıştır. Bu bağlamda kural, şiddet gören eşin etkin bir şekilde korunmasını sağlamaya yöneliktir. Bu yönüyle kuralın kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu anlaşılmaktadır. Kuralla getirilen sınırlamanın anılan amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.

Öte yandan kuralla Bakanlığın söz konusu her davaya katılımı değil ceza yargılamasının kovuşturma aşamasında Bakanlığın şiddet mağduru eşin desteklenmesini gerekli gördüğü hâllerde davaya katılımı öngörülmektedir. Ayrıca Bakanlığın katıldığı ceza davasında davaya katılan lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi, şiddet uygulayan eşin haksız olduğunun anlaşılması üzerine verilecek mahkûmiyet kararına bağlıdır.

Kuralla öngörülen vekalet ücreti miktarının bireye aşırı bir külfet yüklediği de söylenemez. Bu bağlamda kuralla ulaşılmak istenen amaca ilişkin kamu yararı ile mülkiyet hakkı arasında bulunması gereken makul dengenin gözetildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın orantısız bir sınırlamaya neden olmadığı, dolayısıyla anılan hakka ölçüsüz bir sınırlama getirmediği sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan nedenlerle kuralın Anayasa'nın 13., 35., 36. ve 41. maddelerine aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar vermiştir.

KAYNAK: ANAYASA MAHKEMESİ RESMİ WEB SİTESİ

KARARIN TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ.