bulamadim:(
23-07-2019
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 30/5/2019 tarihinde, Erol Kesgin (B. No: 2015/11192) başvurusunda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Olaylar
Sosyal Güvenlik Kurumu il müdürlüğü başvurucuya hissedarı ve Yönetim Kurulu üyesi olduğu şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçları için ödeme emri göndermiştir. İş Mahkemesine müracaat eden başvurucu ödeme emrinin iptalini talep etmiştir. Konu hakkında bilirkişi raporu hazırlatan Mahkeme, bu raporu hükme esas alarak davanın reddine karar vermiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
İddialar
Başvurucu, temsil yetkisi olmamasına rağmen yönetim kurulu üyesi olduğu şirketin kamuya olan borçlarından dolayı sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucunun borçlu Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Mülkiyet hakkına müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.
Gerek mülga kanun (506 sayılı Kanun) gerekse 1/7/2008 tarihinde yürürlüğe giren kanun (5510 sayılı Kanun) primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yöneliktir. SGK'nın sosyal sigorta yardımlarını sağlaması da, en önemli gelir kaynağı olan sigorta primlerinin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesine bağlıdır.
Bu kapsamda prim alacaklarının etkin bir şekilde eksiksiz ve zamanında tahsilinin güvence altına alınabilmesi için tüm yönetim kurulu üyelerinin - imza ve ilzam yetkisi olmasa dahi- sorumlu tutulmalarının somut olaydaki uygulanma biçimiyle elverişli ve gerekli olduğu açıktır. Bu kuralla primlerin tahsilinin güvence altına alınması ve primlerin zamanında ödenmesinin özendirilmesi amaçlanmıştır.
Kamu alacağının doğrudan başvurucudan tahsil edilmesinin takip edilen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli ve gerekli olduğuna kuşku yoktur. Bunun yanında İş Mahkemesinde itiraz davası açan ve ardından temyize başvuran başvurucu bu süreçte tüm iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânı bulmuştur.
Ayrıca başvurucu ödediği takibe konu miktarı payları nispetinde diğer Şirket hissedarlarına rücu edebilecektir. Başvurucunun kendi payına tekabül eden kısım için yaptığı ödeme için de Şirket tüzel kişiliğine rücu edebilme imkânı mevcuttur.
Sonuç olarak Şirkete ait sosyal sigorta prim borçları ile gecikme zamlarının ödenmemiş olması nedeniyle doğan kamu alacağından sorumlu tutulmasının başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Bu suretle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı kanaatine varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.